
Osmanlı Devleti’nde Demiryoluna Duyulan İhtiyaç Demiryolunun İngiltere’de ilk defa yapılması ve daha sonra bütün Avrupa ve diğer devletler coğrafyasına yayılması ile ulaşım tabiî olarak kolaylaşmış ve demiryolları stratejik bir önem kazanmıştır.
O günkü tarihlerde Osmanlı Devleti yol bakımından geri kalmış bir durum arz ederken demiryolları dünyada süratle yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Sultan Abdulmecid ve Mustafa Reşit, Âli ve Fuad Paşalar gibi Avrupa ile bütünleşmek gerektiğine inanan Tanzimat yöneticileri demiryolunu modernleşmenin vazgeçilmez bir vasıtası olarak değerlendirmişlerdir.
Liverpool-Manchester treninin değişik görüntüleri Sultan Abdulmecid’in odasının duvarlarını süslemiş, sultan, aynı tren ve demiryolunun kendi ülkesinde de hizmet vermesini arzu etmiştir. Fuat Paşaya göre devletin temel görevlerinden birisi yol yapmaktı ve bir devletin gelişmesinin ön şartından ilki, Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, demiryollarına sahip bulunmaktı. Âli Paşa ise ülke topraklarının daha verimli kullanılabilmesi için yeni demiryollarının ve su kanallarının yapımının gerekliliğinden söz etmekteydi.
Âli Paşanın da ifade ettiği gibi, Osmanlı Devleti Avrupa Devletler Ailesi’ne kabul edilmişti. Avrupa devletleri ile sağlam ilişkiler kurmak gerekliydi. Bu ilişkilerin kurulmasında İstanbul’u Avrupa’ya bağlayacak olan demiryolu hattı şüphesiz ki büyük bir öneme sahiptir . Diğer taraftan mevcut ulaşım vasıtalarına göre demiryolları daha hızlıydı. Demiryollarının yapımı ve kullanımı ile merkezî otorite ülkenin her köşesinde etkinliğini artırmış ve devletin bütünlüğünün korunmasına büyük bir fayda sağlamış olacaktı.

Demiryolları askerî operasyonları gerçekleştirmek bakımından da büyük bir ehemmiyet arz etmekteydi. Demiryolları sayesinde askerî kıtaların ülkenin en uç noktalarına nakli daha da kolaylaşmış olacaktı. Diğer taraftan genel anlamda değerlendirildiği zaman Osmanlı Devleti’nin ondokuzuncu asırda karşı karşıya kaldığı bir kısım problemler ve zayıflamasına neden olan bir kısım gelişmeler demiryolu yapımını gerekli hale getirmişti.
Avrupa devletlerinin kışkırtmaları sonucunda Hicaz’da ve özellikle Balkanlarda baş gösteren ayaklanmalar ve toprak kayıpları Osmanlı idarecilerini daha iyi iletişim imkânları oluşturmaya ve müdafaa vasıtalarına başvurmaya itmişti. Baş gösteren isyanları önlemenin temel çarelerinden biri olarak askerî üstünlüğün gerekliliğine inanılmış, bunun için de merkezî otoritenin zarar gördüğü yerlere