Büyük bir kısmı bestekâr olan osmanlı padişahları ve sair devlet erkanı belli periyotlar içerisinde huzur fasılları tertip ederlerdi. Osmanli Devleti -Saraylarında Sanat ve Musiki̇
Bununla da kalmayıp Topkapı Sarayı’nda yalnız bu fasılların gerçekleştirilmesini sağlamak amacıyla akustiğe elverişli hususi bir oda planlamışlardır.
“Büyük bir kısmı bestekar olan Osmanlı padişahları ve sair devlet erkanı belli periyotlar içerisinde huzur fasılları tertip ederlerdi.
Bununla da kalmayıp Topkapı Sarayı’nda yalnız bu fasılların gerçekleştirilmesini sağlamak amacıyla akustiğe elverişli hususi bir oda planlamışlardır.

Adem atamız ruhen ulvî olduğu gibi, şeklen de (zahîr) bediî olarak yaratılmıştı. Batılı pozitif bilimselliğin aksine, bütün yönleri ile tekamül etmiş ilk insan olarak Adem atamızı, el Bediî isminin de tecellîgahı olarak biliriz. İnsan, medeniyet ve estetik konularına buradan baktığımızda insanlık için estetik, zaruri bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkar.
İnsan çeşitlilikleri ve bu çeşitliliklere göre insan ihtiyaçlarının görülme biçimleri, en süflî ihtiyaçtan en ulvî ihtiyaçlara kadar tabiî farklılıklar göstermektedir.
Yeme, içme, giyinme, barınma, nesilleri devam ettirebilme ihtiyaçlarının bu skalanın en alt katmanlarında olduğunu varsaysak bile, bunların dahi en yüksek dereceden bediîyyata muhtaç olduğu muhakkaktır.
İnsanlık bu süflî ihtiyaçlarda hayvanlar ve hatta nebatlarla dahi benzeşmektedir..

Kısmi olarak insan, diğer canlıların zarafetini taklîd etmektedir. Yaratılan her şeyi insanla taçlandıran Allah, yarattığı her şeyi de insanın emrine vermiştir.
Ancak, kendisine bahşedilen bütün bu imkanları kullanırken insan, kendi içinde ve dışındaki her şeyi estetize edebilmek hünerini gösterebilmelidir.
İnsanın bu doğal kabiliyeti, kendi cevherini ve şeylerin cevherini görmeye mecbur kılmıştır. Zanaat ve san’at bu hüneri sergileyebilmenin en kıymetli vasıtalarındandır. Varlık aleminde insan, eşya ile ve diğer insanlarla olan temasını belli bir disiplin altına almıştır.
Bu disiplinler, fıtrî farklılıklarla ve muhakkak olduğunu düşündüğümüz coğrafi ayrılıklar sayesinde kültürel çeşitliliğin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Fıtratında birlikte yaşamak bulunan insan, öncelikli olarak kendine benzeyen ve kendisini benzettiği gruplar halinde yaşamaya başladı (aidiyet).
Zamanla şehir hayatını ortaya çıkaran bu karşılıklı aidiyet hissi, lokal bir ortak kültürün ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Buradan kült derekesindeki oluşumların ticaret seyahat v.b. gibi biçimlerde birbirleriyle karşılaşması başlar ki, bu karşılaşma çok zaman “çarpışma” biçimiyle sonuçlanır. Tarih sahnesinde görülen bu karşılaşma biçimi üst medeniyet oluşturmayı hızlandıran en etkili tecrübî yöntemler arasında görülmektedir.
Aslında kültürel akışkanlıkların, geçişlerin oluşmasını sağlayan bu karşılaşma biçimi insanlık aleminin üst kültür imal etmesini sağlamıştır diyebiliriz.
Bu sayede belki, küçük ölçekli kültlerin dışında daha üst insanî medeniyet imal etmek imkanı elde edilmiş olunabilir. Anlaşılan o ki antik çağ medeniyetlerinin ve artık dünyada yeni bir çağ açan Osmanlı medeniyetinin dahi böyle ortaya çıktığını düşünmemiz için yeterince veri elde etmiş olmaktayız.
Şüphesiz dinler tarihi aslında medeniyet tarihidir. Bu nazarla dinin sosyal hayatı her yönüyle tanzim eden baskın ve belirleyici unsur olması mücerred insan ve din münasebetlerini bedii ihtiyaçlarını da karşılayabilmek hususunda zaruri Zonaro’nun fırçasındanSanat piramidinin tepe taşı bütün kültürlerin kabulünde musikidir.
Ve yine sabit olmuştur ki insan oğlunun dünya ötesi alemlerle bağ kurmasını sağlayan da musıkidir.
Osmanlı’da musıki

Osmanlı’da musıki beşikten mezara insanın yoldaşıdır. Böylesi güzel (cemil) bir yol arkadaşı (refik) ile mezara kadar giden yolculuk elbette estetik bir yolculuk olacaktır.
Ölüm gibi canlar yakan bir hakikati dahi, musıki ile estetize edebilmek hünerini göstermiş bir medeniyet üst insani bir medeniyet olmak gerekmez mi?
Osmanlı bedii hayatı Kaça ayrılır.?
- devlet (enderun),
- din (cami,tekke), ve
- şahsi hayat olarak ayrılabilir.
Osmanlı Musikisi Nasıl Sınıflandırılır?
Aslında Batıda olduğu gibi bunları birbirinden tamamen ayırmak Osmanlı için çok mümkün olmamakla beraber, böyle olduğunu kabul ettiğimizde Osmanlı musıkisini dini ve din dışı olarak iki ana başlıkta toplayabiliriz.
- Osmanlı Dini Musikisi
- Osmanlı Din Dışı Musiki
- Askeri Müzik
Osmanlı Enderunu, musıki hocalarını zamanın en büyükleri içerisinden özenle seçmiştir (Hafız Post, Itri, Latif Ağa, Hacı Sadullah Ağa)
Din insanın ihtiyaçlarını karşılamakta, insana tartışmasız fıtri biçimler teklif etmektedir.
Bu biçimler insanoğlunun bediiyat ile karşılaştığı ve tanıştığı en önemli tecrübeleridir:
- Sosyal Hayat,
- Devlet Hayatı,
- İktisat.. ve Tabii Olarak
- Sanat – Müzik Hayatı.
Hayatı dinin teklif ettiği biçimler ve bu biçimlerin ruhu üzerine tanzim etmiş bir kimsenin, bir başka zaviyeden bakabilme ihtimali olmadığı içindir ki, Osmanlı münevverleri cihan şümûl bir üst medeniyet imal etmek imkanına sahip olsalar gerektir.
(Hammamizade İsmail Dede, Şakir Ağa, Hacı Arif Bey…) Bu büyük isimler Enderun’da devleti idare edecek olan insanları yetiştirirlerken aynı zamanda da kar, beste ağır semai, yürük semai, köçekçe, tavşanca, ilahi, Mevlevi ayini, tevşih, durak vs. gibi dini ve din dışı formları oluşturarak ve geliştirerek eserler verirlerdi.
Bu canlı sanat hayatı devlet aklı tarafından bilinçli ve sistemli bir şekilde teşvik edildiği gibi aynı zamanda padişahlar ve sair devlet erkanı kendi özel hayatlarını da musıki ile estetize ederlerdi.
Bestekar Olan Osmanlı Padişahları ve Sarayda Müzik

Büyük bir kısmı Bestekar Olan Osmanlı Padişahları (ki Batıda bir tek örneği yoktur) ve sair devlet erkanı belli periyotlar içerisinde huzur fasılları tertip ederlerdi.
Bununla da kalmayıp Topkapı Sarayı’nda yalnız bu fasılların gerçekleştirilmesini sağlamak amacıyla akustiğe elverişli hususi bir oda planlamışlardır.
Mehterhane-i Hakani’nin günde beş kere nevbet vurması ve padişahın bütün işlerini bırakarak dinlemesi protokol kuralları içerisinde vardır.
Sarayda yaşanan Ramazanlarda teravih namazının büyük Itri’mizin terkip ettiği rivayet olunan ve içinde çeşitli makam geçkileri ve ilahiler ile süslenmiş olan “Enderun Usulü Teravih” ismi ile meşhur bir terkib ile kılınması, Osmanlı saray kadınlarının da musıki tedris ediyor olmaları ile birlikte bakıldığında Osmanlı devlet geleneğinin musıkiye verdiği ehemmiyeti göstermesi bakımından yeterli veri olsa gerektir.
Pek çoğu bestekar olan devlet büyüklerinin aynı zamanda pek çoğu da bir tarikat mensubu (salik) idi.
Tasavvuf, ruhi hayatın tekamülünü sistemleştirmiş olduğu için kaçınılmaz olarak sanatın üretilmesini sağlamaktadır. Bu bakımdan bütün basitliği (mütevazi) içerisinde tekke, kuruluşundan itibaren büyük Osmanlı medeniyetinin beşiği olagelmiştir.
OSMANLI DİNİ HAYATI
Osmanlı dini hayatını
- Cami,
- Medrese Ve
- Tekke (Devlet Ve Sivil)
oluştururdu.
Bu sayılan müesseselerde de musıki elbette belirleyici bir unsur olarak görülmektedir. Genel bir başlık olarak dini musıkimizi tekke ve cami musikisi diye ikiye ayırdığımızda kültürel çeşitliliğimizi bize ikram eden iki ayrı ekol karşımıza çıkmaktadır:
İnsan sesi kullanan (acapella) cami musıkisi ile çalgı da (enstrüman) kullanan tekke musıkisi. Bu iki üslup müşterek formları da kullana gelmektedirler:
Ezan, sala, kamet, mihrabiye, miraciye, tekbir, tehlil, temcid, tevşih, mahfel sürmesi, regaibiyye (unutulmuş) gibi formlar camii ve tekke tarafından üretilmiş müşterek estetik değerlerdir. Böylece görmüş olduk ki estetik değerleri üretme hiyerarşisinde cami, tekke ve halk, hayatı estetize edebilmek hususunda devlet ile aynı kaynaklardan beslenegelmişlerdir.
Tıpkı Enderun’da olduğu gibi tekke ve camide de dini ve din dışı eserler üretilirdi.
Devlet erkanı gibi Enderun hocalarının da mühim bir kısmı tarikat mensubu idi. Tüm bu saydığımız unsurlarla birlikte baktığımızda, Osmanlı estetiğinin aynı temel sanat algısı ve anlayışı üzerinden üretildiğini görürüz.
Osmanlıda musıki beşikten mezara insanın yoldaşıdır. Böylesi güzel (cemil) bir yol arkadaşı (refik) ile, mezara kadar giden yolculuk elbette estetik bir yolculuk olacaktır.
Burada gözden kaçırılmamasında fayda olduğunu düşündüğümüz, bu üretilen estetik biçimlerin zamane insanına nasıl yansıdığı meselesidir.

Osmanlı gündelik hayatı Müslümanlar ve ekalliyet ile birlikte yaşardı. Gayrimüslim unsurların bu üretimde göz ardı edilemeyecek dahilleri vardır (Zaharya, Nikoğos Ağa, Tamburi İzhak vs.). Bir Osmanlı Rumu, Osmanlı Ermenisi, Osmanlı Yahudisi, Osmanlı Süryanisi bile kendi dini hayatlarını bu birlikte üretilmiş olan estetik değerler çerçevesinde süslemişlerdir.
Böylece devlet, din ve halk bütün unsurlarıyla musıki sanatının insana açtığı latif ufukları aynı zevk ve haz içerisinde beraber yaşaya gelmişlerdir.
Bu birlikteliğin farkına varan ve hatta hayranı olarak seyreden Batılılar süphesiz ki Osmanlı musikisinden etkilenmişler ve bu yönde eserler vermişlerdir.
Böylece de Osmanlı medeniyeti cihanşümul bir üst insani medeniyet olduğunu ispat edegelmiştir.
