Sultan II. Abdulhamid döneminde Osmanlı Devleti’nin yukarıda ana hatlarıyla
özetlenmeye çalışılan durum, idarî, malî, siyasî, askerî ve eğitim alanlarında ıslahat yapılmasını kaçınılmaz hale getirmiştir.
Önceki Osmanlı padişahlarına nispetle Sultan II. Abdulhamid farklı bir ıslahat anlayışına sahip olmuştur. Geçmişte yapılan ıslahat hareketlerini ve bu ıslahat hareketlerinin nelere sebebiyet verdiğini, Osmanlı Devleti’nin mevcut durumunu ve nelere ihtiyaç duyduğunu iyi tespit etmiş biri olarak yenileşme hareketinde doğru bir yol izleme çabası gütmüştür.
Onun ne Müslümanları, ne de gayrimüslim unsurları memnun etmiş olan Tanzimat Fermanı’nın ön gördüğü felsefeden ve uygulamalarından fazla hoşnut olduğu söylenemez. Sultan Abdulhamid sanki bir anlamda Tanzimat reformcuları ile Jön Türkler’in fikirlerinin sentezine inanmış gibidir
Sultan Abdulhamid’in saltanatı boyunca gerçekleştirmeye çalıştığı ıslahat hareketinin temel unsurlarını veya baskın karakterini denge esası üzerine kurulu dış politikası oluşturmuştur. 1683 Viyana yenilgisi ile Osmanlı Devleti’nin Batı’ya karşı izlemek zorunda
kaldığı savunma politikası Sultan Abdulhamid döneminde de devam etmiştir. Bunun en açık uygulama örneği ise, emperyalist Avrupa büyük devletlerinin Osmanlı coğrafyasını parçalama girişimlerini durdurmak ve etkisiz kılmak noktasında yine bir Avrupa devleti olan Almanya ile yakınlaşma içerisine girmiş olmasıdır denebilir.
Sultan Abdulhamid Avrupa devletlerine, özellikle de İngiltere’ye hiçbir zaman için güven duymamıştır. Ona göre Osmanlı Devleti dünyada yalnızdı. Düşmanları vardı. Avrupa devletleri müttefikler bulabilmekteydi, fakat hilâl her zaman yalnız kalmaktaydı. Osmanlı Devleti’nden menfaat bekleyenler ona dost görünmekte, fakat umduğunu bulamadığı zaman hemen düşman kesilmekteydi.
Abdulhamid’e göre Osmanlı Devleti’nin felaketlere sürüklenmiş olmasının temel nedenlerinden birisi Avrupa büyük devletlerinin Osmanlı Devleti aleyhindeki entrikalarıydı. Bu devletler Osmanlı tebaasını birer birer isyana teşvik etmekle devleti her yıl yeni bir problemle karşı karşıya bırakmıştı. Büyük devletlerin bu tutumundan dolayı dâhilde bir türlü barış sağlanamamış, imparatorluğu yeniden inşa etmeye zaman kalmamıştır.
Abdulhamid’e göre bu entrikaların gerçekleştirilmesinde İngiltere’nin hususi bir yeri vardı ve Osmanlı Devleti için en tehlikeli devlet İngiltere idi. İngiltere, Mısır ve Hindistan’daki menfaatleri gereği, Osmanlı Devleti’nin zayıf, sürekli iç problemleri ile meşgul ve olumsuzluklarla kuşatılmış bir durumda olmasını arzu etmekteydi. Saltanatı döneminde meydana gelen 1897 Türk-Yunan Savaşı ve Ermeni ayaklanmaları gibi bazı olaylar karşısında Avrupa devletlerinin tutumu ile İngiltere’nin Kıbrıs’a yerleşmek noktasındaki yaklaşımı ve Berlin Konferansı’ndaki tavrı Sultan Abdulhamid’i endişelerinde haklı kılmaktaydı.

Sultan Abdulhamid söz konusu inancı ve bu inancı teyit eden örnekler dolayısıyladır ki Avrupa devletlerinin Osmanlı Devleti’nin iç işlerine ve ıslahatlar konusuna müdahalelerine rıza göstermemeye çalışmıştır. Avrupa devletlerinin Osmanlı Devleti üzerinde siyasî hâkimiyet kurma arayışlarına iktidarı boyunca hep mücadele etmiş, Batı devletlerin etki ve yönlendirmelerinden bağımsız bir siyaset izlemeye çalışmıştır.
Hükümranlık Sultan Abdulhamid’in uygulamaya çalıştığı ıslahat programının en önemli unsurlarından birisi olmuştur. İlk dönemlerde yapılan yenileşme çabaları Osmanlı Devleti’nin ihtiyaçlarına, sosyal ve kültürel alanlardaki değerlerine dayalı olarak yapılmaya çalışılmışken, özellikle on dokuzuncu yüzyıldan itibaren yapılan ıslahatlar daha ziyade Avrupa devletlerinin baskı ve yönlendirmeleri altında ve Avrupa toplumsal değerleri istikametinde gerçekleştirilmek şeklinde bir değişime uğramıştır.
Sultan Abdulhamid’e göre kalkınma yabancıların etkileri, baskıları ve yönlendirmeleri ile gerçekleştirilemezdi. Kalkınma hamlesi toplumun kendi değerlerine dayanmalı, tabii olmalı ve tabii seyri içerisinde icra edilmeliydi. Onun döneminde icra edilen ıslahatlar genel itibariyle sakin, durulmuş, ölçülü, çağdaş ve teknik ağırlıklı olmuştur.
Avrupa devletlerinden kredi almak Sultan Abdulhamid için adeta bir karabasan mahiyetindeydi. Osmanlı maliyesinin durumu, dış borçlar ve Düyun-i Umumiye Komisyonu’nun göreve başlaması kendisini son derece rahatsız etmiştir. Yabancıların Osmanlı maliyesine ve idaresine müdahale etmelerine fırsat vermemek için bir an evvel dış borçları ödemek en önde gelen arzularından birisi olmuştur. Yabancı devletlerin Osmanlı malî yapısı üzerindeki kontrolünü Osmanlı Devleti’nin siyasî hâkimiyetini artırması ve ülkenin kalkınmasına katkıda bulunması durumlarında ancak kabul etmiştir. Dolayısıyla malî aladaki prensibi, dış borçlanma yerine, imparatorluğu kendi kaynakları ile toparlamak ve geliştirmek şeklinde olmuştur.
Islahatların hedefi Osmanlı coğrafyasını Osmanlı toplumu için müreffeh ve huzur dolu bir ülke haline getirmekti. Sultan Abdulhamid’e göre iyi bir idarecinin temel görevi tebaası için baba olmaktı. Yine ona göre eğer ıslahat yapmak kaçınılmaz ise, bu ancak ülkenin içinde bulunduğu durum ve ihtiyaçları ciddiyetle düşünüldükten sonra gerçekleştirilmeliydi… Uygulamalardan önce zemini gereğince incelemeli, ondan sonra kademe kademe ıslahatlar icra edilmeliydi.
